Risale-i Nur ve İçtimai Meseleler
Bu bir araştırma yazısıdır, yazıda kaynaklar madde numaraları ile belirtilmiştir.Bismihi Subhaneh…
Çağımızın fikirleriyle yaşamaya devam eden güzide
mütfekkiri, kıymetfeşan Üstad Bediüzzaman Hazretleri“iman, ibadet, ahlâk”
meselelerinde gerçekleştirdiği tecdidi elbette ve herhalde “İslâm siyaseti”ni,
Kur’ân ve Sünnet’in; günümüzdeki içtimâî/siyasî mesajları ile birlikte bu
yüksek hakikatlerin, strateji, ölçü ve hizmet metotlarını da tecdid etmesi
lazım gelmektedir.1
Bu gün :
Afyon Müdaafatlarında Makamı İddaa’nın
Risâle-i Nur’un içtimâî derslerine ilişmek fikriyle,
"Dînin tahtı ve makâmı, vicdandır; hükme kânuna bağlanmaz. Eskiden
bağlanmasıyla içtimâî keşmekeşler olmuştur…
Şu sualine Üstadın verdiği cevap üzerinden Risalelerdeki
İçtimai meselelerin önemine vurgu yapıp, Neden İçtimai meselelerin (Lahikaların
okunduğu) hususunu inşallah anlamaya çalışacağız.
Konuya girizgah açısından Lahikaların önemi hakkında birkaç betimleme
yapmak gerekli…
Zübeyir Ağabey’in bu
konuyla ilgili söylediği; İmânî bahisler, Lâhikalar ve Müdafaalar olarak üç
bölümden oluşan “Altı bin küsûr sayfa olan Risâle-i Nur Külliyatı’nın üç bin
küsûr sayfası iman hakikatlerini ders verirken, üç bin küsûr sayfası ise
Tarihçe, Lâhika mektupları ve müdafaalardan müteşekkildir. Bu üç bin küsûr
sayfa serapa Kur’ânî olan meslek ve meşrep dersini veriyor.” 1.a.
Üstadımız Risâle-i
Nur’un meslek ve meşrebini lâhikalarda sarihan ve vazıhan ve mücmel olarak
yazmıştır. Meslek ve meşrep düsturlarıyla kalen, hâlen, ilmen ve kalemen meşgul
olan ve ihlâsla cehd eden, vartaya düşmez.” ifadeleriyle, bu mühim hakikati
ortaya koymuştur. 1.b.
Bu hususta Risaleleri Tedkikat ile okuyup, hayran
kalan ve Tarihçe-i Hayat için ön söz hazırlayan Ali Ulvi Kurucu Ağabey’in bu ön
sözde üstadı betimlerken söylediği şu cümleler dersimizin de konusu olan
Üstadın İman, Hayat, Şeriat noktasındaki meziyetlerini şöyle betimlediğini
görüyoruz.
“Üstad, Risale-i Nur Külliyatı’nda dinî, içtimaî, ahlâkî,
edebî, hukukî, felsefi ve tasavvufi en mühim mevzûlara temas etmiş ve hepsinde
de harikulâde bir sûrette muvaffak olmuştur. İşin asıl hayret veren noktası,
birçok ulemanın tehlikeli yollara saptıkları en çetin mevzûları, gàyet açık bir
şekilde ve en katî bir sûrette hallettiği gibi, en girdaplı derinliklerden,
Ehl-i Sünnet ve Cemaatin tuttuğu Nurlu yolu takip ederek, sahil-i selâmete
çıkmış ve eserlerini okuyanları da öylece çıkarmıştır.”2
Bu sebeple aslında
bizler gerek şahsi gerek şahsı manevi adına yaptığımız okumalarda “ki halen
devam ettirdiğimiz gibi” üstadın, eski dönem eserleri de dahil olmak üzere
pürdikkat Risaleleri okumak ve iman rüknlerini içtimai hayatımıza yansıtmak
adına biribirimizle sürekli bir teşriki mesai hususunu müfritane irtibat
suretiyle devam ettirmeliyiz. Bu konuda yani üstadın içtimai hayata dair
mesajlarındaki keşf-ü keramata şüphesi olan kardeşlere de Üstadın yetiştirdiği
ağabeylerin hayatları örnek olarak gösterebilir, bu biyografilerini kendimiz
önce okuyup sonrasında onlarında okumasını sağlayabiliriz.
Risale-i Nurların İçtimai hayatına bakan yönlerine gelen
saldırılardan sonra Denizli Müdafaatlarında bulunan ve Hizmet Rehberinde yer
alan bir paragraf Bize dersimizle ilgili muhkem bir delil sunuyor. Çünkü
Risale-i Nurların İçtimai meselelerine bugün olduğu gibi nurun ilk yıllarında
da müdahale olmuş ve olmaya da devam edegelmektedir.
Risâle-i Nur yalnız îman dersi değil, içtimâî ders de verir
Makâm-ı iddiâ, Risâle-i Nur’un içtimâî derslerine ilişmek
fikriyle, "Dînin tahtı ve makâmı, vicdandır; hükme kânuna bağlanmaz.
Eskiden bağlanmasıyla içtimâî keşmekeşler olmuştur" dedi.
Ben de derim ki:
"Din yalnız îman değil, belki amel-i sâlih dahi dînin
ikinci cüz’üdür. Acaba katl, zinâ, sirkat(hırsızlık,çalma), kumar, şarap gibi
hayat-ı içtimâiyeyi zehirlendiren pekçok büyük günahları işleyenleri onlardan
men etmek için, yalnız hapis korkusu ve hükûmetin bir hafiyesinin görmesi
tevehhümü kâfi gelir mi? O halde, her hânede, belki herkesin yanında dâimâ bir
polis, bir hafıye bulunmak lâzım gelir ki, serkeş nefisler kendilerini o
pisliklerden çeksin. İşte, Risâle-i Nur, amel-i sâlih noktasında, îman
cânibinden, herkesin başında her vakit bir mânevî yasakçıyı bulundurur.
Cehennem hapsini ve gazab-ı İlâhîyi hatırına getirmekle, fenalıktan kolayca kurtarır.”3
Bu paragrafta
gördüğümüz üzere üstad, Avrupanın birinci ve ikinci cihan harbinden sonra
darmadağın oluşunun eseri olarak ortaya çıkan AB nin en parlak fikri olan
Proaktif yaklaşımın (Tehlike olmadan önlem al bertaraf et) temellerini o günden
atıyor adeta bedenlerde idman ile hastalıklardan korunduğu sıhhatin bulunduğu
gibi İçtimai hayattaki sıhhatin ancak İman hakikatlerinin içtimai hayata, ahlaka
yansımasıyla yeni bir uyanışa geçeceğini ve düzeni oluşturacağını Makamı iddia
ya bildiriyor. Burada dindarlığın sadece içtimai hayat için yeterli olmadığını
yıllar öncesinden üstadın bizlere göstermesi sonraki gelen yıllarda dindar
yöneticiler zamanında ya bizzat ya dolaylı sebep olduğu olaylar sonrasında
yaşanan hak ihlalleri ben yaptım oldu kanunda yeri var ne yapayım gibi
söylemlerinde yersiz olduğunu hatırlarımıza gün gibi gösteriyor.
Evvel zamanda, içtimai
hayatta, otobüste, yolda elde küçük boy Kuran-ı Kerimler elde olduğu vakit
araba olsun, otobüs olsun, herkes o okuyan adamın müdafasını yapar daha o bir
şey demeden kötü bir konuşma oldu mu arkadan bağırışlar yükselirdi… Adam kuran
okuyor, edepli konuşun… Yahut ne bilelim, sözlerin arasına böyle çiçek serpen
inşallah abi, maşallah gibi sözler çıktı mı ağzından belki bir siyasi kesimin savunucusu
olanlarca yobaz yaftası yerdin ama girdiğin oda bir çeki düzen verirdi kendine…
Dediğim o günler iktidarda nazaran Dindar bir partinin olmadığı zamanlar,
tepede dindar yoktu ama halkta vicdan yaşıyordu, şimdi sükut-u hale uğramış
vicdanlar sırf bir siyasi teşekküle ait olduğunu gösterebilmek, yada omuz omuza
verdiği adamlarla aynı çizgide olduğunu belli edebilmek adına bazı bazı aynı
(eskide saygı duyulan) haletler tard ediliyor, belki aşağılanıyor, hatta hain
yaftası vuruluyor. İnsanlara, acımadan sonunu düşünmeden…
Müdafata devam edecek
olursak.
Hem, makam-ı iddia bir risalenin güzel ve fevkalâde
kerametkârane bir tevafukunun imza edilmesiyle “bir cemiyet efradı” diye manasız
bir emare beyan etmiş. Acaba esnafların ve hancıların defterlerinde bulunan bu
nevi imzalara cemiyet ünvanı verilir mi? Eskişehir’de aynı böyle bir vehim
oldu. Cevap verdiğim ve Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesini gösterdiğim zaman
taaccüble karşıladılar. Eğer mabeynimizde dünyevî bir cemiyet olsaydı, bu
derece benim yüzümden zarar görenler, elbette kemal-i nefretle benden kaçacak
idiler. Demek nasıl ben ve biz, İmam-ı Gazalî ile irtibatımız var, kopmuyor;
çünkü uhrevîdir, dünyaya bakmıyor. Aynen öyle de, bu masum ve sâfî ve hâlis
dindarlar, benim gibi bir bîçareye iman derslerinin hatırı için bir kuvvetli
alâka göstermişler. Ondan bu asılsız, mevhum bir cemiyet-i siyasiye vehmini
vermiş.
Son sözüm: Hasbünallahü ve ni’me’l-vekîl. [Allah bize yeter;
O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Sûresi: 173.)]4
Müdafatın bu bölümünde
de Cemiyet efradı olarak görünen, insanların vehme kapılarak Nurculara
yaptıkları zulümün manasız olduğunu beyanı amacıyla Emirdağ Lahikalarında yer alan Bağdatta çıkan Ed-Difa
gazetesi muharriri İsa Abdulkadir ‘in (s.753)
Siyasi Bir cemiyet teşekkül eden İhvan-ı Müslimin ile Nurculuk Talebelerinin
farkları yazısını tedkik edersek konunun anlaşılmasına ve Nur Talebelerinin siyasi bir cemiyet teşkil etmediklerini ve ETMEMEleri gerektiğini daha net anlayabiliriz.
Siyasetin gitgelli, virajlı belki sık sık u dönüşlü manevralarında sabit kalmak için dirayet gösteren, siyasete bulaşmadan bir STK olarak çalışan Yeni Asya’nın güncel olaylardaki ve eskiden beri devam ettirdiği çizgisini anlayabilmek adına Münazarat taki şu suali okuyalım.
“Suâl : (Haşiye) “İnkılâptan on sene evvel, hükûmete nihayet
derecede mûteriz olduğun halde, hükûmete hücum edenlere dahi îtiraz ederdin.
Hattâ selâtin-i Osmâniyeyi ifratla senâ ederdin; hattâ derdin: ‘Muhtemeldir,
Abdülhamid, muktedir değil ki dizgini gevşetsin, milletin saadetine yol versin.
Veyahut hatâ bir içtihad ile olabilir, bir gayr-i makbul özrü kendine bulsun.
Veyahut avanelerinin ve vehminin elinde mahpus gibidir.’ Sonra birden bütün
kabahati ona attın. Neden hem îtiraz, hem hücum ederdin; hem de bâzılara karşı
müdâfaa ederdin?”
Cevap: İnkılâptan on altı sene evvel, Mardin cihetlerinde,
beni hakka irşad eden bir zâta rast geldim. Siyâsetteki muktesit mesleği bana
gösterdi. Hem, tâ o vakitte, meşhur Kemâl’in “Rüyâ”sıyla* uyandım.”5
"Kemal’in
Rüyası"
Bediüzzaman
Hazretleriyle Namık Kemal’in ortak özelliklerinin başında hürriyet aşkı gelir. "II.
Meşrutiyetten onaltı sene evvel Kemal’in "Rüyası"yla uyandığını"
yazar. Burada bahsi geçen Kemal, Namık Kemal’dir. O zamanın şartlarında siyasi
görüşlerin rüya şeklinde sembolik ifadelerle anlatılması bir gelenek halini
almış ve bu sayede sansürden kurtulmanın bir yolu da bulunmuştu. Eserde bahsi
geçen ‘Rüya’ ise Namık Kemal’in hürriyet, demokrasi, vatan, milliyet ve
kalkınma gibi kavramlar çerçevesinde siyasi görüşlerini kamuoyuna sembollerle
sunmaya çalıştığı ‘Rüya’ adlı makalesidir. Namık Kemal güya bu rüyayı 1289 yılı
Sefer ayının14.gecesi (24 Nisan 1872) görmüştür. Orijinal nüshasının ilk defa
hangi tarihte ve nerede yayınlandığı bilinmemekle birlikte bu Rüya 1908’de
Mısır’da İçtihad Matbaasında bir risale şeklinde basılarak yayınlanmıştır. 6
“Lâkin, maatteessüf, su-i tesadüfle hükûmete itiraz edenlerden ehl-i ifrat ve ehl-i tefrite rast geldim. Ehl-i ifratın bir kısmı, Araptan sonra İslâmiyetin kıvâmı olan Etrâkı tadlil ediyorlardı. Hattâ bir kısmı o derece tecavüz etti ki, ehl-i kanunu tekfir ederdi. Otuz sene evvel olan Kanun-u Esâsî’yi ve Hürriyetin ilânını tekfire delil gösterdi, “Her kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse... [Mâide Sûresi: 5:44.]” ilâ âhir hüccet ederdi. Biçare bilmezdi ki: “Her kim hükmetmezse...” bilmânâ “Her kim tasdik etmezse”dir. Acaba sabık istibdadı hürriyet zanneden ve Kanun-u Esâsîye itiraz eden adamlara nasıl itiraz etmeyeceğim? Çendan onlar hükûmete itiraz ederlerdi. Lâkin onlar, istibdadın daha dehşetlisini istediler. Bunun için onları reddederdim. İşte şimdi ehl-i hürriyeti tadlil eden şu kısımdandır.
İkinci kısım olan ehl-i tefriti gördüm; dini bilmiyorlar,
ehl-i İslâma insafsızca itiraz ediyorlar, taassubu delil gösteriyorlardı. İşte
şimdi Osmanlılıktan tecerrüd edip, tam tamına Avrupa’ya temessül etmek fikrinde
bulunanlar şu kısımdandır. Bununla beraber, istibdat kendini muhafaza etmek
için herkese vesvese verdiği gibi, beni İnkılâp’tan (1908 yılı) on sene evvel (1898 yılı henüz yirmi yaşında) aldattı
ki, ehl-i ihtilâlin (Hürriyeti,
Meşrûtiyeti isteyen Yeni Osmanlıların) ekseri masondur. Lillahilhamd, o
vesvese bir iki sene zarfında zail oldu. Tâ o vakitte anladım; bizim ekser
ahrarımız (Yeni Osmanlılar içindeki
hürriyetçiler) mutekid (itikat
sahibi) müslümanlardır.
Elhasıl: Hükümete hücum edenler, bazıları “Haydo, Haydo”
derlerdi, bazıları “Haydar Ağa, Haydar Ağa” derlerdi; ben “Haydar” derdim,
şimdide “Haydar” diyorum vesselâm...
HAŞİYE: Şu suâl maalcevap ehemmiyetsizlikle beraber, cevapta
bir iki mühim nokta vardır.7
Üstadın Münazarat adlı eserde verdiği beyanatta görüldüğü üzere, destek verdiği yada tenkit ettiği kısımları delilleriyle muhataplarına bildirmektedir, Yani demiyor ki benim bir şahıs merkezli bir reisim var, ben ona bakarım. Hürriyeti ve istibdadı karıştırmış, hatta İslamın bayraktarı bir milleti dinden çıkmışlıkla suçlayanlara beliğ cevaplar ile muhatapların zihin sayfalarını yenilemelerine bir manada yol gösteriyor….
İşte bu yüzdendir belkide ifsat komiteleri dün olduğu gibi bu günde Nurcuların içtimai meselelerine dair beyanatlarından rahatsız olup, aynı o Makamı iddia gibi ne işiniz var efendim din vicdanlarda yaşar yani içtedir, dışa tezahürü sadece kendinde edebilir. Hem siyasi teşekkülünüzde yok ki bir beyaz attır tutturmuşsunuz sizin reyiniz, reisiniz yok mu? siyasi düşünceniz yok mu ki götürüp oraya vermiyorsunuz. Diye Hayy’dan anlamaz Hal’den bilmez fütursuzca konuşmaya bu günde devam ediyor.
Burada idda makamının söylediği “Dînin tahtı ve makâmı, vicdandır; hükme kânuna bağlanmaz. Eskiden bağlanmasıyla içtimâî keşmekeşler olmuştur” cümlesine tekrar dönecek olursak 26 Şubat Tarihli Gazetelerde Reis-i Cumhur makamının beyanatını ifade eden “Zinanın suç olmaktan çıkarılması yanlışı özeleştirisi”8 Bu iddia makamının ahlakı bozan üstadın ise ahlakı seciyeleri içtimai hayata imanın rükünlerinin hükümleşerek çözülebileceği tesbitini güncel olarak anlamamız adına bizlere bir yol gösteriyor aynı haberden küçük bir alıntı paylaşarak iman, hayat, şeriat’ın sosyal hayata yansımamasının olumsuz halini biraz daha nazarınıza vermek istiyorum.
Avrupa Parlamentosu Başkanı ile ortak basın toplantısında bütün medyanın önünde “zinanın suç sayılması”yla ilgili olarak, “Bizden sonra ne olur onu bilmem, ama biz iktidardayken (zinanın yasak sayılması) bir daha gündeme gelmez” teminatını vermişti. (Sabah, 24,9.2004)
Kısacası, hükûmetin hazırlayıp 26 Eylül 2004’te iktidar
oylarıyla Meclis’te geçirilen TCK’nın 227. maddesiyle Türkiye’de zinanın
yasalarda suç olmaktan çıkarılmasıyla fuhuş bir nevi “yasal” hale getirilmesi
sonrasında yapılan tespit Cay-ı dikkattir.
“Bu çerçevede daha 2014’te dönemin Adalet Bakanı’nın verdiği rakamlara göre, 2002-2010 yılları arasında fuhuş suçları yüzde 220, ırza geçme ve çocuklara cinsel tâciz suçlarının yüzde 125 oranında arttığı; fuhuş suçundan 2002 yılında 2669 kişi hakkında dâvâ açılırken bu sayının 2007 yılında 4494’e, 2010 yılı sonu itibariyle de 8409’a ulaştığı açıklamasıyla ortaya konulmuştu. (gazeteler, 23.3.2014)”9
Bu minvalde kalb-i rahat ile söyleyebiliriz ki Risale-i Nur, İçtimai hayatla ilgili Kuran-i düsturların uygulanması ile sosyal hayatta bu kuralların muhkem bir kala hükmüne geçmesinden sonra ancak toplum huzurunun sağlanabileceğini söyleyebiliriz.
Ne yazık ki ben yaptım oldu! Ordusuyla, milletiyle, hane’mizden yönetimimize kadar köklü bir değişimi meşveret ile halledemez isek mutlak bir helakete doğru sürüklenmekten de kendimizi uzunca bir süre alamayacağız. Allah bizleri istişare eden hem Al-i İmran da hem Şura surelerinde geçen vasıflara sahip olarak yaşamamız nasip etsin.
Yaşasın Ümit Ölsün Yeis…
Kaynaklar:
1-
Ali Ferşadoğlu Risale-i Nur da İçtimai Dersler ve
Siyaset http://www.yeniasya.com.tr/ali-fersadoglu/risale-i-nur-da-ictimai-dersler-ve-siyaset_424684
a.
Zübeyir Gündüzalp- İ. Kaygusuz Yeni
Asya Neşriyat s. 355,
b.
Dâvâ Adamı-2 s. 82
2-
Ali Ulvi
Kurucu Ağabey’in Asay-ı Musa (Yeni Baskı
s.437)
3-
(Tarihçe-i
Hayat denizli hayatı) Şuâlar, On ikinci Şua S.465
4-
(Tarihçe-i
Hayat denizli hayatı) Şuâlar, On ikinci Şua S.465
5-
Münâzarât,
Yeni Asya Neşriyat, s. 123
6-
Namık Kemal’in
Portresi http://www.rne.com.tr/portreler/namik-kemal/
7-
Münâzarât,
Yeni Asya Neşriyat, s. 123
8-
Cevher İlhan
26 02 2018 tarihli yazısı
9-
Cevher İlhan
26 02 2018 - http://www.yeniasya.com.tr/cevher-ilhan/zinanin-suc-olmaktan-cikarilmasi-yanlisi-ozelestirisi_454732
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkürler